“ Şüphesiz ki bize kavuşmayı beklemeyenler, dünya hayatına râzı olup onunla tatmin olanlar ve âyetlerimizden gâfil olanlar var ya,  işte onların kazanmakta oldukları sebebiyle varacakları yer ateştir ”                                     (Yûnus suresi,  suresi, âyetler 7-8)

Bu dünya hayatından sonra  âhirette Allah’ın c.c huzuruna çıkmaya inanmayıp da dünya hayatına râzı ve onunla tatmin olan ve Allah’ın âyetlerinden habersiz olan kişilerin varacağı yerin ateş  olacağını, âyet-i kerime bizlere haber vermektedir. Çünkü  âhiret hayatını inkâr etmek küfürdür.

İnsan ölümle birlikte  Berzah (Kabir) âlemine naklolunur.  Maddi olmayan bu âlemde  Kıyâmete kadar tutulan ruhlar, Kıyâmet sonrasında tekrar bedenlenip  Hesap – Kitap-  Mîzan- Sırat aşamalarından geçtikten sonra- amellerinin neticesine göre Cennet veya Cehennem’e naklolunurlar. Âhirete inanmayıp da bu dünya hayatını  gaflet içersinde geçiren kimseler ise öldükten sonra azâba duçar olurlar. Ünlü müfessir Fahreddin Râzi, böyle kişilerin Berzah âleminde karşılaşacakları ruhâni ateşi şöyle bir misalle anlatır:

“İnsanın çok sevdiği bir şey, bir daha eline geçmeyecek biçimde kaybolursa içi yanar. Bu kimse için “Falanın, ayrılıktan içi yanıyor” derler. Bu ateşin acısı, maddi ateşin acısından fazladır.

Şimdi, cisimlere aşık olmuş , ruhâni âlem sevgisinden gâfil ruhlar, ölüm neticesinde sevdiklerinden ayrılmış, hiç bilmedikleri, sevgi ilişkisi kurmadıkları bir âleme gelmiş olurlar. Bunlar, sevgilisinden ayrılıp hiç bilmediği, sevmediği karanlık bir kuyuya atılan, yalnızlık içinde kalan kimselere benzerler. İşte âhiret âlemiyle hiç ilişki kurmayan, ona yönelmeyen ruh da birden bire o âleme düşünce böyle ızdırap çeker “

Ankebût suresinde şöyle buyurulmuştur:

“ ve le zikrullâhi ekber = Elbette Allah’ı anmak en büyük (ibadet) tir “   (Ankebût suresi, ayet 45)

Zikrin kelime anlamı hatırlama, anma demektir. Namaz , oruç, hac, Kur’ân-ı Kerim okumak, tesbihler çekmek ve benzeri ibadetler hep zikrullâhdan sayılır. Allah-u Teâlâyı zikretmek,  O’na üns ve ülfet etmeyi (yakınlık tesis etmeyi) ve muhabbeti  meydana getirir. Zaten, istenen de Allah azze ve celle ile olmak ve O’na muhabbettir.  İnsan ölüp de kabre konulduğu zaman  dünya ile olan bütün ilişkileri (aile, evlad, arkadaş, mal, mevki, ..v.b) kesilir  ve  kabrinde yapayalnız, korku içinde  kalır. Bu durumdan  ancak dünyada Allah’ı c.c zikretmekle üns ve muhabbet kazanmış olan kişiler  müstesnadır; onları melekler güzel sözlerle karşılar ve kabirlerinde (Berzahta) cennet bahçelerine bir pencere açılarak orada dünyadayken edindikleri üns ve muhabbetin lezzeti içinde yeniden diriltilecekleri vakte kadar kalırlar.

Sahâbe-i kirâm efendilerimiz bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize sorarlar:

–Yâ Resûlullah, amellerin hangisi daha üstündür?

Efendimiz aleyhisselâtü vesselâm cevap olarak şöyle buyurur :

“ Dilin Allah’ın zikri ile ıslak olarak vefat etmendir ”   (İbn-i Hibban, Sahih; Beyhaki, Şuabu’l İman)

Yani ölünceye kadar Allah’ın zikrini bırakmamaktır.

İşte, böyle bahtiyarlar için kabirde yalnızlık olmaz çünkü onların dostu Allah’dır , celle celâluhu..

Dünya hayatını zikirle, fikirle (tefekkürle),  ibadetle , tâatla  ve Allah-u Teâlâ’nın râzı olduğu sâlih amellerle geçirenlere kabir sonrasında da korku yoktur. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

 “Mümin kabrinden çıktığı zaman  onun için ameli  güzel bir surete sokulur ve ona : ”Ben senin amelinim” der. Artık ameli o mümin için bir nûr  ve cennete götüren bir kılavuz olur. Kâfir kabrinden çıktığı zaman ise ameli onun için kötü  bir surete sokulur ve ona: “ Ben senin amelinim” der. Artık onu Cehenneme sokuncaya kadar alır götürür”.   (Ruhu’l Beyan  8/  45 , Süyuti, Dürrü’l Mensur)

Kur’ân-ı Kerîm’de birçok ayette  belirtildiği üzere, Cennete  girmenin iki temel  şartı vardır: Birincisi iman , ikincisi ise sâlih ameldir. İmansız  kişilerin cennete girmesi mümkün değildir çünkü Cennet’in sadece imanlı kişilere tahsis edildiğini Cennetin (ve Cehennemin) sahibi olan Allâh-u zül celâl ve tekaddes hazretleri emir buyurmaktadır.  İman kelimesi ise “Lâ ilâhe illallah Muhammedür- Resûlullah” olup kişinin (Amentü) de belirtilen altı iman esasının tümüne birden iman etmesi şartı vardır.

Sâlih amellerin başında ise ibadetler, bunların en başında ise namaz’ın  geldiği hususunda da bütün İslam âlimleri hemfikirdirler. İşte bundan dolayı,  düzgün bir itikad sahibi olmak ve namaz başta gelmek üzere tüm ibadetlere itina göstermek bir müslümanın en başta gelen, önemli ve öncelikli işi olmalıdır.

Yazımızı bir âyet-i kerîme (meâli) ile bitiriyoruz:

“ İman edip  sâlih ameller (iyi işler) yapanlara gelince, imanlarından dolayı, Rab’leri onları altlarından ırmaklar akan nimet Cennetlerine iletir “           (Yûnus suresi, ayet 9)

Cenâbı Hak’dan  bizleri Cenneti ve Cemâliyle nimetlendirdiği bahtiyar kulları zümresine dahil eylemesini niyâz ederiz.  Âmîn.

 (R.A , Mart 2017)