“ O, hayatı veren ve öldürendir… ”  (1)         (.. huvelleziy yuhyiy ve yümît..)

Bu ayet Kur’an-ı Kerîm’de birçok yerde geçer. Mümit, esmâ-ül hüsnâ’dandır ve “imâte eden”, yani öldüren demektir.

Gerek hadis-i şerifte gerekse islam âlimleri tarafından ihyâ (hayat verme) ve imâte kavramları Cenab-ı Hakk’a nispet edilmektedir. Yani, öldüren de dirilten de yalnız Allah-u Teâlâdır. Ancak bunları melekleri vasıtasıyla yapar. Bilindiği üzere ruhları kabzetme, yani can alma görevi Azrail aleyhisselâm’a verilmiştir. Rivayet edilir ki, Hz. Azrail a.s bu görev üzerine Cenab-ı Hakka: “Kulların benden küserler“ demiş. Cevaben ona denilmiş ki: “Senin vazifen ile vefat edenlerin ortasında hastalıklar ve musibetler perdesini bırakacağım. Vefat edenler sana değil, belki itiraz ve şekva (şikayet)  oklarını o perdelere atacaklar.”  (2)

Gerçekten de öyle değil midir ? Bir kimse vefat ettiği zaman, “filanca hastalıktan, veya kalp krizinden, veya trafik kazasından, v.b vefat etti” şeklinde, o kişiyi öldüren sanki o hastalık veya kaza imiş gibi konuşuruz. Halbuki, nasıl ki bize can verip hayata getiren ancak Allah-u Teâlâ ise, verdiği canı geri alıp bu hayattan götüren de yine ancak O’dur. Ölüm vakasının bu şekilde sebepler perdesi ardında gizlenmesinin nedeni ise  “ölümün ehl-i iman hakkında hakiki güzel yüzünü görmeyen ve ondaki rahmetin cilvesini bilmeyenlerin küsme ve itirazlarının  Zât-ı Hayy-ı Kayyûma gitmemesi“ içindir. Evet, Hak Teâlâ’nın izzet ve azameti böyle olmasını icab ettirmektedir (2).

Peki o zaman ölüm ne demektir, yani “ölüm gerçeği“ nedir? Bu sorunun cevabı doğrudan iman ile ilgilidir. İmanı olmayan bir kimse, yani bir materyalist, bir dinsiz, bir Evrimci için ölüm bir bitiştir,  mutlak sondur,  bir idam-ı ebedîdir.  İnsanı sevdiği, bağlandığı her şeyden, yakınlarından, dostlarından  ebedi olarak ayıran ve hayatı, yaşamayı anlamsız kılan bir yok oluştur.. Oysa, ölüme iman nûru ile bakan bir mümin için ise ölüm:

  • Dünya vazifeleri ve sıkıntılarından bir terhis, bir paydos; bir tebdil-i mekan,
  • Ebedî hayata mazhar ve ebedî saadete namzet olan rûhun eskimiş yuvasından yıldızlarda gezmek için çıkması,
  • Sevilen dostların, ahbapların olduğu diyara bir seyahat,
  • Ebedî saadete giden yolun başlangıcı,
  • Nûraniyetli âlemlere açılan bir kapı, ve
  • Saadet saraylarına bir davet-i Rahmaniyedir. (3)

 

İNSANA GEREKEN

Cenab-ı Hak, ölümün peşinden bir ebedî saadeti ve bir uhrevî bekâ yurdunu açacağını bütün semâvi kitaplarında ve dinlerde vaad etmiştir. Allah-u Teâlâ nasıl ki, her bahar mevsiminde Muhyî sıfatını tecelli ettirerek hiç müşkülatsız, külfetsiz onbinlerce çeşit bitkiyi, çiçeği, yeşilliği, böcekleri, sinekleri  gözlerimizin önünde diriltiyorsa; hiç mümkün müdür ki “mahlukâtın en şereflisi” kıldığı insanı tekrar diriltemesin, kuvveti, kudreti bu işe yetmesin? Hem de, haşri (yeniden dirilme) yapıp mümin kullarını ebedî saadete mazhar edeceğine dair vaadine rağmen, sözünden dönsün ve diriltmesin, ebedî yokluğa mahkum etsin? Hâşâ, binler kere hâşâ!   

İşte insan bu hususu,  yani hayatın sadece dünya hayatından ibaret olmadığını, Allah-u Teâlâ’nın bizleri öldükten sonra tekrar diriltip ebedî bir hayat bahşedeceği gerçeğini,  tam olarak içine sindirebilirse, o zaman bu dünyada yaşarken  dünya-âhiret dengesi iyi bir şekilde kurabilir, ve istikametini şaşırmaz.  Nasıl ki, dünyasını mamur etmek için çalışıp uğraşıyorsa , aynı şekilde -ve daha fazla olarak-   Allah-u Teâlâ’nın  rızasını kazanmak için çalışıp hayatını en güzel bir şekilde tamamlamayı hedef edinir. Ve vazife müddetinin sonunda nûraniyetli âlemlere, saadet saraylarına gitmek üzere yola çıkabilir….

Yazımızı Hz. İbrahim aleyhisselâm’ın duası ile bitiriyoruz (Şuarâ suresi, 81-83 ayetler) :

“ O ki, beni vefat ettirecek; sonra beni diriltecek… ”

“ Ve  hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O’dur “

“ Rabbim ! Bana hikmet ver ve beni sâlihler (iyiler) arasına kat ! ”  

Cenâb-ı Hak bizlere bu şuur içinde yaşamayı ve böyle ölmeyi nasip etsin. Amiin.

 

DİPNOTLAR

 

1- Bakara 258 (Nemrut kıssası), Âl-i İmran 156, Mü’min 68, Tevbe 116, Yûnus 56 , Hicr 23, Duhân 8, Hadid 2, benzer ifade Câsiye 26, Kâf 43. Keza, diğer ayetler:

“ O (önce) size hayat veren, sonra sizi öldürecek, sonra yine diriltecek olandır.”      Hacc suresi, 66

“ ..  ölümü ve hayatı yaratmıştır .. “              Mülk suresi, 2

2- Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Otuzuncu Lem’a, shf 513

3- Bediüzzaman Said Nursi, Sözler 331, 336, 337 ve S. Kösmene, “Allahın güzel isimleri”,  325 sayfalarından bir derleme..

(Mayıs 2008)