Eskiler “Her musibette bir hayır vardır” demişler. Koronavirüs’e yakalanıp da ölümden dönen genç bir doktorun söyledikleri çok ilginçtir:

“ İlk ve ikinci tedaviye cevap vermeyince, “Gidiyorum, bu iş bitti” dedim. Bir odada yalnızsınız. Mesleğim gereği birçok ölüm gördüm, şunu farkettim ki o kadar ölüm görmek insanı ölüme yabancılaştırıyormuş. Ancak insanın kendi ölümünü görmesi, hissetmesi apayrı bir olay. O duyguyu hastalık süresince çok iyi hissettim, yalnız başıma bir odada ölümü bekledim.

Taburcu olduğumda, “Nerde kalmıştık” deyip devam edemezdim. Hastalık süreci benim hayata bakış açımı değiştirdi. Ölümü gördüğünüz an, o hırsların, hayatta önemsediğiniz veya kızdığınız şeylerin, aslında ne kadar basit ve gereksiz olduğunu anlıyorsunuz. Gelecek kaygısının da ne kadar önemsiz olduğunu anladım. Çünkü, geleceğin içinden siz çıktığınız an, orada bir şey kalmıyor, gelecek sadece önemsiz bir kelime oluyor. Gereksiz bir hırs varmış içimde, önemsiz şeyleri çok önemsemişim. Gelecek kaygısı da varmış içimde, bu deneyimden sonra bu kaygı bendeki anlamını yitirdi.. Hayat kısa, ânı yaşayın.. ”

BİR HADİS-İ ŞERİF:

“ Lezzetleri kıran ölümü çokca hatırlayınız “   (Tergib Terhib)

Merhum  M. Zahid Kotku hz.leri bu hadis-i şerif’in izahını şöyle yapmaktadır:

“ Ölümü hatırdan çıkarmamanın birçok hikmeti vardır. Birincisi, nefsin hiç istemediği ölümü düşünmek o kişiye çok ağır gelir. Çünkü her istediğini yapmaya cesareti kalmaz. İkincisi, kendine bir korku gelir. Bundan dolayı da Cenâb-ı Hakk’ın emrine, Resûlüne, Kitabına itaat edip hem günahlardan kaçmak, hem de ibadet ve taate sarılmak ister, âhiret şevki artar, dünyadan da soğur. Hak ve hukuka oldukça riayetkâr olur, içinden herkesle iyi geçinmek ve  herkese iyilik yapmak arzusu doğar, yanlış işlerden sakınır. Ölüm’ü, kabri, Mahşer’i, Hesâbı, Mizân’ı, Sırât’ı, Cenneti ve hele Cehennemi hatırdan hiç çıkarmayan bir müminin ölümü âsân, kabri de cennet bahçelerinden bir bahçe olur.. ”

Bazı ârifler şöyle demişlerdir:

“ Mümin, ölümü çok anmakla üç nimete nâil olur:

  1. Tevbesini hemen yapar
  2. Kanaat sahibi olur
  3. İbadetini zevkle yapar “

Ölümü hatırına getirmeyenler ise tevbesini geri bırakır, kendisinde kanaat olmaz, ibadette de tembeldir ki, bunların hepsi Cennete girebilmeye engel teşkil eder.

Hazret-i Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem Efendimiz bir gün etrafındakilere:

— ” Allah-u Teâlâ’dan hakkıyla hayâ ediniz ”  buyurmuşlar. Sahâbe-i kirâm hazerâtı :

— ” Allah’tan hepimiz hayâ ederiz” demişler. O zaman buyurmuşlar ki:

— ” Sizden hayâ eden bir kimse amellerini (sonra yaparım diye) tehir etmez. Hiçbir gecesi yoktur ki eceli gözleri önüne gelmesin. Bundan dolayı karnına giren herşeyin helâlinden olmasına dikkat eder, zinâdan sakınır, dilini tutar, kimsenin gıybetini yapmaz, gözlerini muhafaza eder haramlara bakmaz, kulaklarını haram şeyleri dinlemekten men eder ve haram lokma yemez. Ölümü ve ölümden sonraki çürüme ve mahvolmayı iyi düşünür, âhireti  isteyen de dünyanın ziynetlerini terk eder. İşte kim bunları yapabilirse o Allah’tan hakkıyla hayâ etmiş olur “          

Ölümü düşünmek demek, ölümden sonrasını düşünmek, âhiret için sorumluluk duygusu taşımak demektir. Dünyada iken kulluk vazifelerini yapamadığından, Cenâb-ı Hakk’ın mahlûkatına şefkat ve merhamet ile muamele etmediğinden, kul hakkı alıp almadığından, ahiretteki sorgulamalardan ve neticede Cennet veya Cehennem yollarından hangisine sevk olunacağının kaygısını taşımaktır. Bu kaygıyı taşıyan kişi de Allah c.c ve Resûlünün sözlerine kulak verir, onlara itaat eder. Yoksa, ”Herkes ölür, gömülür, biter gider” diyen kişiler ancak inançsızlar ve gâfillerdir. Çünkü, ölümle biten sadece bu dünya hayatıdır,  esas gerçek hayat ondan sonra başlar. En inançsız, Allah c.c düşmanı olan kişiler bile son nefeste perdeler kalktığında bu gerçeği idrak ederler, ama heyhât, artık tevbe kapısı kapanmış, iş işten geçmiştir. (M. Zahid Kotku, “Hadislerle Nasihatler”)

Hazret-i Ömer’in oğlu Abdullah bin Ömer (radıyallahu anhum) anlatıyor:

Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem bir gün omuzlarımdan tutarak bana şöyle dedi:

“ Sen bu dünyada bir garip gibi veya bir yolcu gibi ol, kendini ölüler arasında say ! Ey Ömer’in oğlu ! Sabaha eriştiğin vakit akşama erişeceğine dair bir şey söyleme. Hastalığından evvel sıhhatinin, ölmezden evvel hayatın kıymetini bil. Çünkü yarın işinin ne olacağını bilemezsin. (Yani) hayatta mı kalacaksın yoksa mevtaların arasında mı yerini alacaksın ? ”

Açıklama: Garip veya yolcu olan bir kimse bulunduğu yer ile çok fazla ilgilenmez, orada olanları da çok önemsemez, çünkü orada geçici olarak bulunmaktadır, asli vatanına geri dönecektir. Bizler de buraya ruhlar âleminden geldik, dönüşümüz de âhiret âleminedir. Onun için, düşünmemiz gereken esas yer orasıdır. Bu bakımdan, “ Kendini ölmüş farzet ”, yani nasıl ki ölen kişinin dünyevi arzuları biter, dünyanın onun için hiçbir değeri kalmaz ve önünde artık gerçek hayat olan âhiret hayatı açılırsa, sen de (ölmeden önce) bu bilince ulaşmaya çalış. Çünkü, hiç kimsenin sabah yataktan kalktığı zaman akşama erişeceğinin bir garantisi yoktur; ecelin ne zaman ve nerede geleceğini kimse bilemez. Sıhhat ve (boş) vakit iki büyük nimettir ki, insanların çoğu bunların kıymetini bilmez. Kişi sıhhatinin kıymetini ancak onu kaybettiği zaman anlar. Dünyanın yarısına hâkim olmuş olan Kanuni Sultan Süleyman  ne demiş :

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,

Olmaya  devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi “

Televizyonlarda, solunum cihazına bağlanmış Covid  hastalarını görünce, bir nefesi bile sıhhatle alıp verebilmenin ne büyük nimet olduğunu anlamış olmadık mı ..

BİR KISSA (YAŞANMIŞ BİR OLAY) :

Peygamber Efendimiz’in (s.av) söylediklerini can kulağı ile dinleyen  ve onun o yüce ve hikmetli nasihatlerini hiç vakit geçirmeden  hemen  hayatlarında tatbik etmeye başlayan sahâbe efendilerimizden bir kıssa (yaşanmış bir vaka) şöyledir:

Ashâb-ı kirâmdan Hendek muharebesinde Resûlullah’ın muhafazası için canını siper edip 80 küsur yerinden yara aldığı halde Resûlullah’ın önünden ayrılmamış olan Hz. Talha radıyallahu anh senede beş gün dışında her gün oruç tutmuş  bir zât-ı muhteremdir. Bir gün hurma bahçesine gitmiş, ağaçların birbirleri ile sarılıp gayet güzel bir manzara teşkil ettiğini ve o arada  kuşların da ötüşmeleri ve oynaşmalarını hayran hayran seyrederken bir ikindi vaktinin cemaatini kaçırmış, – namazı kaçırmamış, sadece cemaatine yetişememiş – bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz’e gelmiş :

–Yâ Resûlallah ! Bu bahçedeki güzel manzara benim bugün ikindi namazının cemaatine yetişmeme mani olduğundan ben bu bahçeyi fi- sebilillâh size vakfeyledim, nasıl isterseniz öyle  yapınız,  demiş ve bir daha o bahçeye uğramamıştır.

Bu hadis-i şerifler ve kıssalar bizler için ne  güzel  dersler  ve nasihatlardır.  Cenâb-ı Hakk  bizlere  uyanıklıklar versin. Dünyanın fâni, âhiretin ise bâki olduğunu bilerek  ona göre hareket etmeyi cümlemize  nasip ve müyesser eylesin. Âmin.