Hazret-i Âişe radıyallahu anha anlatıyor:

“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‘in yatağının yüzü tabaklanmış deriden, içi de yumuşak hurma lifindendi”           (Riyâzüz Sâlihîn No : 508)

Açıklama: Peygamber Efendimiz’in dışı deri, içi hurma lifi olan yatakta yatması, onun dünyaya bakış açısını göstermesi yönünden oldukça önemlidir. Efendimiz aleyhisselâm yaşadığı devrin her türlü imkanlarına sahip olmasına rağmen, bir kral gibi hareket etmedi; sâde ve kanaatkâr bir yaşantı içinde oldu. Bu dünyada kalma süresinin çok kısa olduğunu söyleyerek fakir bir insanın hayat tarzını benimsedi ve ömrünün sonuna kadar da öyle yaşadı. Kendisinin yapmadığı bir şeyi başkalarına tavsiye etmedi. Söylediklerini öncelikle kendisi yaşayarak bütün zamanlar ve mekanlar için geçerli bir örnek oldu. Onun insanları teşvik ettiği hayat tarzı, dünyalık elde etme yarışı üzerine kurulmuş bir anlayışı öne geçirmiyordu. Asıl yarışılacak alanın faziletler sahası olması gerektiğini, aşırı hırs ve dünyalık  düşkünlüğünün insanı her çeşit kötülüğe sürükleyebileceğini söyledi ve ashabına bunlardan uzak durmalarını devamlı surette hatırlattı.

Yine, Hazret-i Âişe radıyallahu anha anlatıyor:

“Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem‘in ailesi, onun vefat ettiği âna kadar, iki gün arka arkaya arpa ekmeğiyle karının doyurmadı“       (Riyâzüz Sâlihîn No : 508 ; Buhari )

Müslim’in rivayeti ise şöyledir:

“Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem‘in aile efradı, Medine’ye geldiği günden vefat etiği ana kadar, iki gün arka arkaya buğday ekmeğiyle karnını doyurmadı”

Açıklama: Hadisimizin rivayetlerinden birinde arpa ekmeği, diğerinde buğday ekmeğinden bahsedildiğini görmekteyiz. Peygamber Efendimiz’in zamanında hem arpa hem de buğday, bulunması zor yiyecek maddeleriydi. Buna rağmen her iki maddeyi de temin etme imkanı en yüksek olan kimse de Peygamberimizdi. Fakat  Resûl-i Ekrem, hiçbir  zaman içinde yaşadığı toplumun sahip olmadığı imkanları elde etme  ve onlardan farklı yaşama gibi bir eğilim içinde olmadı.  İnsanlar açlık çekmekteyse, bunu önce  ve herkesten çok  Peygamber Efendimiz ve ailesi çekti. Oysa Cenâb-ı Hakk tarafından Peygamberimize, isterse yeryüzünün hazinelerinin verilmesi, dilerse Mekke dağlarının kendisi için altın kılınması teklif edilmişti. Resûl-i Ekrem bunları istemeyerek şöyle dedi: “ Bir gün aç kalıp sabreder, bir gün karnımı doyurur şükrederim. Çünkü iman biri diğerini tamamlayan iki yarımdır: Bir yarısı şükür, diğer yarısı da sabırdır “. Allah Teâlâ sabır ve şükür’ün önemine binâen  şöyle buyurur:

“ Şüphesiz bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır ”   (İbrahim suresi, 14)

Bu ve benzeri rivayetlerden Peygamberimiz’in dünya hayatında lüksü ve zenginliği öne geçiren  bir yaşayış tarzını arzu etmediğini, buna karşılık, açlık ve tokluk içinde geçen, sabrı ve şükrü yerine getirmeye vesile olan orta halli bir hayatı tercih ettiğini söylebiliriz. Yazımızı  Efendimiz aleyhisselâm’ın bu husus vurgulayan bir duası ile bitiriyoruz:

“ Allah’ım! Muhammed ailesinin rızkını kendilerine yetecek kadar ihsan eyle “            (Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan,  Riyâzüz Sâlihîn 502)