Kur’ân-ı Kerîm’de dünya hayatı için kullanılan bir deyimdir. Türkçede de kullanılan Metâ’ kelimesi, kendisinden geçici bir süreliğine faydalanılan şey, Kalil ise çok çok az, azıcık demektir. Dolayısıyla (metâ’un kalil) “azıcık bir faydalanma” mânâsına gelmektedir. Gerçekten, dünya hayatında tad alınan ve faydalanılan şeyler çabucak yok olur, hızla gelip geçer. Hak Teâlâ hazretleri dünya hayatının geçiciliğini, dünya ziynetlerinin kısa sürede yok olup gideceğini, bol yağmurlarla yeşerip sonra kuruyup çerçöp haline gelen bitkileri misal vererek bizlere şöyle anlatmaktadır:
“ .. Dünya hayatı gökten indirdiğimiz bir su (yağmur) gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (gelişip her renk ve türden) birbirine karışmış, fakat sonunda rüzgarların savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah her şeye muktedirdir (gücü yetendir)”. (Kehf suresi, ayet 45)
Allah Teâlâ bu ayetteki teşbih (benzetme) ile dünya hayatının geçiciliğini, ibret nazarıyla bakan bir kişinin bir bitkide dahi hayatın başlama, gelişme ve ve tükenip son bulma safhalarını açık bir şekilde görebileceğini belirttikten sonra insana yaraşanın, dünyanın geçici ziynetlerine kapılmak yerine, kısa süren dünya hayatında yapacağı iyi işlerle ebedi saadete erişmek olduğuna, bir sonraki ayette şöyle işaret etmektedir:
” Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Bâki kalacak olan sâlih ameller ise Rabbinin katında sevabca da hayırlıdır, ümit yönünden de daha hayırlıdır “ (Kehf, 46)
Şu halde akıllı kişiye gereken, dünya hayatına aldanmamaktır. Çünkü ne kadar uzun sürse de fânidir. Ondaki ziynetler, insanı kendine çekse de geçicidir. Oysa, sâlih amellerin sevabı sonsuza kadar kalır. Bunlar ise namaz, oruç, hac gibi farz kılınan ibadetlerle “ Sübhanallahi velhamdülillahi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber” gibi her türlü tesbihat ve Allah’ı zikirdir.
Allah-u Teâlâ Süleyman aleyhisselâm’a büyük bir mülk ve servet vermişti. Rivayet olunur ki birgün Süleyman aleyhisselâm tâc-ü tahtı ile, debdebe ve haşmetiyle yoldan giderken fakir bir çiftçi bunu görür ve der ki: “Cenâb-ı Hak Dâvud oğlu Süleyman’a verdiği nimeti başka hiçbir kula vermedi”. Bu sözü duyan Hz. Süleyman hemen adamlarını durdurur ve o çiftçiye hitâben buyurur ki: “Dâvud oğlu Süleyman’ın bu saltanatının, sahip olduğu bunca servetin hiçbir kıymeti ve ehemmiyeti yoktur. Senin “Sübhânallah” veya “Elhamdulilâh” veya diğer tesbihattan herhangi birini bir kere bile söylemen Allah katında bu nimetlerden hepsinden daha makbuldür”.
Hakikaten öyledir, çünkü dünya âhirete göre bir hiç hükmündedir. Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz hz.leri buyurur ki: “Gâfil o kimsedir ki, fâniyi bâki üzerine tercih eder”. Bu dünya ve onun metâ’ı fânidir, geçicidir, sonludur. Hiç kimse buradan âhirete bir kırıntı bile götüremez, bırakıp gider. Âhiret ise bâkidir, dâimdir, ebedidir. Mülkün gerçek sahibi ise Hak Teâlâ hazretleridir. O ise ezelidir, ebedidir, bâki yalnız O’dur. O’nun rızâsını kazanmak ise en büyük devlet, izzet ve saadettir. (Gülzar-ı Sâmini 5/272)
Başka bir ayet-i kerime’de ise şöyle buyurulmuştur:
“ Dünya metâ’ çok azdır, takva sahipleri (sakınanlar) için âhiret daha hayırlıdır “ (Nisa suresi, ayet 77’den)
Ruhu’l Beyan tefsirinde, bu ayet-i kerimenin açıklamasında şöyle denilmektedir :
“ Bil ki, âhiret dünyadan daha hayırlıdır. Çünkü dünya nimetleri az, âhiret nimetleriyse çoktur. Dünya nimetleri kesintiye uğrar, âhiret nimetleri ebedidir. Dünya nimetleri gam, keder ve hoşa gitmeyecek şeylerle karışıktır, âhiret nimetleri ise bütün sıkıntılardan arındırılmıştır. Dünya nimetleri şüphelidir çünkü insanların dünyadan en çok yararlananı bile ertesi gün sonunun ne olacağını bilemez. Ahiret nimetleri ise kesindir. ..Şu halde akıllı olana düşen her bakımdan hayırlı olanı, yani âhireti her bakımdan kötü olana, yani dünyaya tercih etmektir “.
Peygamberimizin sevgili torunu, Hazret-i Hasan radıyallahu anh efendimiz bu ayeti okuduktan sonra: “Dünyanın çok az olduğunu bilerek onda yaşayan bir kula Allah rahmet etsin. Dünyanın başından sonuna kadar tamamı, hafif bir uykuya dalıp, rüyasında sevdiği bazı şeyleri gören, uyandığında ise hiçbir şey göremeyen adam gibidir” buyurmuştur (R. Furkan)
Bir din büyüğü ise şöyle demiştir: “Âhiret yurdu, sırf mümin kulların mükafatlarının verilebilmesini sağlamak için yaratılmıştır. Çünkü Allah’ın müminlere zahiri ve bâtıni olarak vermek istediği şeyler, bu dünyaya sığmaz. Cennette bulunan her şey, dünyada bulunanlara sadece isim olarak benzer. Onun için Allah Teâlâ, müminleri fâni dünyada mükâfatlandırmayarak kıymetlerini arttırmıştır. Çünkü O: “Allah katındakiler ise daha hayırlıdır, ebedidir” (Kasas suresi, ayet 60) buyurmaktadır (Ruhu’l Beyan tefsiri)” .
Başka bir âyet-i kerimede ise şöyle buyurulmuştur:
“ Âhiretten vazgeçip dünya hayatına mı râzı oldunuz ? Fakat (iyi bilin ki) dünya hayatının menfaati, âhiretin yanında ancak pek azdır “ (Tevbe suresi, ayet 38)
Bütün bu âyet-i kerimelerden dünya metâ’nın âhirete göre azlığı ve değersizliği ortaya çıkmaktadır.
Dünya metâ’nın azlığını ve değersizliğini beyan eden bazı hadis-i şerifler
Mustevrid radıyallahu anh’dan rivayet olunduğuna göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Dünya âhirete nisbetle sizin birinizin, parmağını denize daldırması gibidir. Baksın ki, neyle dönecek” (Tirmizi, Zühd)
Yani, kişinin parmağı denizden ne kadar su kaldırır (eksiltir) ise, dünya da âhirete nisbetle o kadar azdır. Çünkü dünya hayatı ortalama 70 -80 senedir, oysa âhiret hayatı sonsuzdur yani ebedidir. Dolayısıyla âhiret hayatına nisbetle dünya hayatının müddeti adeta bir hiç hükmündedir.
Sehl ibni Sa’d radıyallahu anh’dan rivayet olunduğuna göre bir kere Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Zülhuleyfe’den geçerken çok zayıf ve sütsüz kalan bir koyun görünce:
“Bu koyunun sahibi nezdinde ne kadar değersiz olduğunu görüyorsunuz değil mi? Canım kudret elinde olan Zât’a yemin ederim ki elbette bu, sahibi nezdinde ne kadar değersiz ise elbette dünya Allah katında bundan daha kıymetsizdir. Eğer dünya Allah katında bir sivrisinek kanadı kadar değerli olsaydı hiçbir kâfire ondan bir yudum su içirmezdi” buyurdu. (Tirmizi, Hakim, Ruhu’l Furkan 17 s. 156)
Peygamber Efendimiz’in amcasının oğlu olan Hz. İbni Abbas radıyallahu anh anlatıyor:
Bir kere Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hasır üzerinde yatıyordu ki hasırın izi yanağına çıkmıştı. Bu halde yanına giren Hz. Ömer radıyallahu anh: “ Ya Resulullah, bundan daha yumuşak bir döşek edinseniz nasıl olur?” deyince Peygamberimiz:
“Benim dünya ile ne işim olur! Benim hâlimle dünyanın durumu, sıcak bir yaz gününde yol alan bir binekliye benzer ki, o gündüzleyin bir saat bir ağacın altında gölgelenmiş, sonra orayı bırakıp gitmiştir“ buyurdu. (Ruhu’l Furkan 17, s. 155 Ahmed bin Hanbel)
İşte bunlar ve bunlar gibi daha birçok hadis-i şeriflerde dünyanın geçiciliği ve Allah Teâlâ katındaki değersizliği vurgulanmaktadır. İmanı olmayanlar sadece dünyayı düşündükleri ve onun için çalıştıklarından, Allah c.c onlara dünyayı verir. Ancak onların âhiretten hiçbir nasipleri olmaz (Ör: Hud suresi, ayetler 15-16; İsra suresi, ayet 18, ..) Kâfirlerin, münafıkların, dinsizlerin, zalimlerin dünyadaki şatafatlı ve müreffeh yaşantılarının hiç bir önemi yoktur, çünkü Hak Teâlâ onlar için :
“ ..metâ’un kalil ve lehum azabun elim .” (Nahl suresi, ayet 117)
yani (az bir süre faydalandırırız, sonra onlar için elem verici bir azap vardır) buyurmaktadır.
Mümin ise, dünyayı ihmal etmemekle birlikte, esas âhireti için çalışır. Çünkü, Kur’ân-ı Kerim’de bildirildiği üzere esas hayat âhiret hayatıdır (Bkz: Ankebut suresi, ayet 46), ancak “Dünya, âhiretin tarlasıdır“ hadisi gereği, âhiret hayatı burada kazanılacaktır. “Hiç ölmeyecekmiş gibi çalış, yarın ölecekmiş gibi tedbirli ol (ibadet et )“ ( Camiüs Sağir , 1201) hadis-i şerifini mümin hayat düsturu edinmelidir.
Kısacası: Dünya fânidir, ömür kısadır. Ancak, ebedi hayat burada kazanılacaktır. Yapılan iyilikler veya kötülükler karşılıksız kalmayacaktır. O zaman en akıllı ve bahtiyar kimse odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin.. Dünyada azıcık bir faydalanma için ebedi hayatını bozmasın.. Boş şeylerle aziz ömrünü telef etmesin.. Kendini misafir telakki edip misafirhâne sahibinin emirlerine göre hareket etsin .. Allah’ın emirlerden ve aziz Peygamberinin sünnetinden (yolundan) dışarı çıkmasın.. Selâmetle kabir kapısını açıp ebedi saadete girsin..
(R.A; Şubat 2022)