Hak kelimesi sözlükte  “gerçek, hakikat, doğru , varlığı kesin ve gerçek olan“ anlamlarına gelmektedir. Zıddı ise bâtıl dır ki,  “boş, çürük,  doğru ve gerçek olmayan şey“ anlamlarına gelmektedir. Neler haktır, neler bâtıldır? Şayet bu sorunun cevabı insanlara kalsaydı herkes kendine göre bir hak ve bâtıl tanımı yapmaya kalkışır, kargaşa  çıkar ve bir neticeye varılamazdı. Onun için nelerin hak , nelerin ise bâtıl olduğunu Allah-u  Teâlâ hazretleri belirlemiştir.  O’nun hak  tanımını kabul etmeyenler ise hiç şüphesiz ki bâtıl tarafındadır. İman edenlerin hakka, inkâr edenlerin ise bâtıla uydukları Muhammed (s.a.v) suresi  3.üncü âyetinde beyan buyurulmuştur.

Hak, aynı zamanda Allah-u Teâlâ’nın  isimlerinden (Esmâ-ül hüsna) biridir. El-Hakk ism-i şerifine; “ Bizzat ve sürekli olarak var olan, varlığı kati  ve  kuşkuya yer bırakmayacak kesinlikte gerçek ve sâbit olan “ şeklinde mâna verilmektedir. Bu noktadan bakılınca, Allah-u Teâlâ’nın zâtı Hak olduğu gibi O’ndan gelen herşey de haktır. Bu anlamda O’nun sözü ve vaadi (ahiret mükafatı veya cezası ; Cennet veya Cehennem ) hak,  gönderdiği  peygamberler  ve onlarla birlikte  inzal buyurduğu kitaplar da  haktır. Eski peygamberlerin getirdikleri tevhid dini veya kitaplar  ortada kalmadığı, Tevrat ve İncil ise insanlar tarafından tahrif edildiği için Allah-u Teâlâ artık son bir Peygamberi, Hazret-i Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’i ve son bir Kitabı, Kur’ân- Kerîm’i  göndermiştir ki, hiç şüphesiz ki onlar da haktır. Bu son ve hak kitap olan Kur’ân-ı Kerim’in Allah-u Teâlâ’nın güvencesi altında olduğu, dolayısıyla Kıyâmete kadar hiç bozulmadan kalacağı Hicr suresi 9.uncu ayetinde beyan buyurulmuştur.

Kısacası Hak, Allah-u Teâlâ katındandır, O’ndan gelir. Hak’kı bilen ve bildiren ancak O’dur. Ne kadar akıllı ve bilge olursa olsun, hiçbir insan hakkı, hakikatı , mutlak gerçekleri kendi aklıyla bulamaz. Bazı doğruları kendi aklıyla bulsa bile, yanlış yapma ihtimali daima vardır ve  yanlış da yapar. Çünkü insan aklı sınırlıdır, her şeyi bilmesi mümkün değildir. Oysa, Allah-u Teâlâ’nın sıfatları sınırsızdır, hiçbir kayda tâbi değildir: “ O her şeyi  hakkıyla  bilir ” (Ayet)

 

Bâtıl ise, hak’kın zıddıdır. Hak’ka, hakikate uymayan , boş; doğru ve gerçek olmayan  herşey bâtıldır. Bâtıl , kalpleri ve zihinleri  ifsad eder (bozar); bâtıla uyan insanlar -hayata  yanlış noktadan baktıkları için – doğruları göremez hâle gelirler.  Hadis-i şerifte bâtıl’ın kökünün Cehennemde olduğu, yani oradan kaynaklandığı bildirilmiştir  :

“ Hak’kın aslı (kökeni) Cennetde, bâtılın aslı ise Cehennemdedir “         CamiüsSağir, 2011

Allah-u  Teâlâ Ra’d suresi 16.ıncı âyetinde hakkı aydınlığa, inananları da  gören kimseye ; bâtılı karanlıklara, inanmayanları ise kör kimseye  teşbih (benzetme) etmiştir.  17.inci ayette ise Hak ve hak ehli gökten inen  ve çeşitli faydaları olan yağmura  veya insanların çeşitli şeyler yapmak için ateşte erittikleri  madenlere ; bâtılı ise suyun veya  eritilen  madenlerin üzerinde oluşan köpüğe  teşbih etmiştir. Köpük faydasızdır,  atılıp gider . Oysa kalıcı olan  su (yağmur) veya madenler  ise insanlara çeşitli faydalar sağlar. İşte  bâtıl da köpük gibi  geçici,  kıymetsiz ve faydasızdır. Her ne kadar bâtıl, parlayan bir saman  alevi gibi geçici bir süreliğine parlak ve şa’şalı görünse ve insanlar onu hak zannetse bile,  en sonunda sönmeye ve yok olup gitmeye mahkumdur. Örnek : Bir zamanların kudretli ve haşmetli  hükümdarlarını, Firavun’ları, Nemrut’ları v.b şimdi hatırlayan veya onlara muhabbet duyan var mıdır ? Ama  servet, makam ve saltanat sahibi  olmaya değer vermeyip  mütevazi bir hayat süren ve  bütün ömürlerini  insanlığa  hizmet yolunda vakfeden Resûlullah s.av Efendimiz başta olmak üzere sahâbe-i kirâm hazerâtı  veya diğer din  büyüklerinin adları anılınca, müminlerin içlerinde  onlara karşı muhabbet hisleri uyanır ve onları saygı ile yâd ederler.  Çünkü onlar hakk’ın; (Firavun, v.b.) diğerleri ise bâtıl’ın temsilcisidirler :

“ Hak geldi, bâtıl yıkılıp gitti. Şüphesiz ki bâtıl, yıkılmaya mahkumdur “    İsra suresi, ayet 81

Günümüzde  ise artık hak’la  bâtıl birbirine iyice karıştırılmış, insanların zihinleri bulandırılmıştır. Kökü dışarda olan  birtakım şer odakları tarafından  televizyonlardan ve internetten  kasıtlı olarak  bâtıl pompalanmakta, yanlışlar doğru,  doğrular ise yanlış olarak takdim edilmektedir ( Bkz:  Dipnot) . Bu bakımdan, özellikle  çocuklar  ve gençler  büyük tehlike altındadırlar. Çünkü körpe zihinlerine hak görüntüsü altında bâtıl enjekte edilmektedir. Anne babalar başta olmak üzere tüm aileler, çocuklarının bâtıl (yani hakka-hakikate uymayan yanlış şeyler, itikadi ve ahlaki bozukluklar, günahlar, ecnebi âdetlerini benimseme, ..v.b) ile  mânen zehirlenmelerini  mutlaka engellemelidirler. Çünkü  bâtıla uyanlar dünyada da ahirette de ağır bedel öderler. Dünyada huzur bulamazlar, mutsuz olurlar ;  ahirette ise  “ her şey aslına rücû eder “ kuralı gereğince, bâtıl’ın kökü cehennemde olduğu için, Allah c.c muhafaza,  cehenneme düşebilirler. Oysa hakka uyanlar,  yani Hazret-i  Kur’ân’ı ve Hazret-i  Resulullah’ı kendilerine rehber edinenler ve onlara tâbi olanlar  her  iki cihan saadetini yakalarlar ; Cenâb-ı Hak’kın af  ve mağfiretine mazhar olup hem dünyada hem de ahirette  rahat, huzurlu ve mutlu bir hayat  sürerler . Muhammed (s.a.v) suresi 2. ve 3.üncü ayetlerinde şöyle buyurulur :

2.” İman edip sâlih amel işleyenlere ve Rableri tarafından hak olarak Muhammed’e indirilene iman edenlere gelince, (Allah) onların günahlarını örtmüş ve hallerini düzeltmiştir. “

3.” Bunun sebebi, inkâr edenlerin bâtıla uymaları, iman edenlerin ise Rablerinden gelen hakka  uymuş olmalarıdır  “

Bir mümin, dünyevi menfaatler uğruna  hiçbir zaman bâtıla uymaz, ona  hizmet etmez.

Yazımızı  Aleyhisselâtu vesselâm Efendimiz’in bizlere öğrettiği bir dua ile bitiriyoruz :

“ Allahım, bizi Hak’kı hak olarak bilip ona uyan; bâtılı bâtıl olarak bilip ondan sakınan kullarından eyle..” Âmîn.

(Allâhumme erina’l hakka hakkan verzukna ittibâ’ahu ve erina’l bâtıla bâtılan verzukna ictinâbehu). Âmîn

 

 

Dipnot :

Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyet ile Cenâb-ı Hak müminleri yahudi ve hristiyanların hile, entrika ve kötü niyetlerine karşı uyarmaktadır. Bir misal :

“ Kitap sahiplerinden (yâni yahudi ve hristiyanların) çoğu, hak (gerçek)  kendilerine besbelli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü  sizi imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. ”                  (Bakara suresi, ayet 109)

Müminleri saptırmak için  uygulanan taktiklerden biri de, bâtıl’ı hak, yani yanlışları doğruymuş  gibi göstermektir.  Bu bakımdan bir müslüman çok uyanık olmalı, onların dost görünümü arkasındaki sinsi oyunlarına gelmemelidir.