Güneş  henüz doğmamıştır… Eyüp Sultan Camii her zamanki gibi dolmuş, müminler sabahın saf ve duru sessizliği içinde içinde namazı beklemektedirler… Bir mikrofon tıkırtısı, ardından müezzzin efendi’nin gür sesi camide yankılanmaya başlar:

“ Hazret-i  Resûl-ü Ekrem ve Nebiyyi muhterem,

Sallallahu Teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz hazretlerinin,

Mübarek Rûh-u Şeriflerine Salâvat-ı Şerife getirenlerin,

âhir ve akıbetleri hayr ola! ”

(Kısa bir duraklama, burada herkes Hz. Peygamber s.a.v’e  salâvat getirir)

” Seyyidinâ hazret-i Halid ibn-i Zeyd Ebu Eyyûb el Ensari hazretlerinin mübarek rûhu şeriflerine, pîrlerimiz seyyid-ül müezzinîn hazret-i Bilâl-i Habeşi ve Ümmü Mektum hazretleri mübarek ruhu  şeriflerine ve ..

Sahibil hayrât vel hasenât kâffe ehl-i iman ve ehl-i İslam ervahına,

ve cemî’ ümmeti Muhammed’in sıhhat ve selâmetine,

…   Rızâen – lillâh , …   el   Fâtiha .. “

Fatihalar sessizce okunup yüzler sıvazlanır,  ardından kamet yapılır,  ve yüzlerce yıldan beri olduğu gibi,  “ Allahu  Ekber “  ( En büyük, en yüce  olan ; ibadete layık tek ve gerçek Hak mabud ancak Allah’dır )  nidâsı ile namaza durulur.

 

Halk arasında  “Eyüp Sultan” olarak bilinen Ebû Eyyûb el-Ensarî’nin esas adı Halid bin Zeyd olup, Medineli ilk müslümanlardan ve seçkin sahabelerden biridir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zaman, evi yapılıncaya kadar yedi ay onun evinde misafir kalmıştır. Hazret-i Halid, Peygamber Efendimiz hayatta bulunduğu sürece onun yanından hiç ayrılmamış ve vahiy katipliği yapmıştır. Hz. Peygamber  s.a.v ile birlikte Bedir, Uhud, Hendek savaşlarına katılmış, Hayber’in, Mekke’nin ve Taif’in fethinde bulunmuştur. Bu savaşlar esnasında hem sancaktarlık, hem de zaman zaman Peygamberimizin korumalığını yapmıştır. Peygamber Efendimiz’i evinde konuk ettiği için  “Mihmandâr-ı Resûl“, sancaktarlık yaptığı için de “Alemdâr-ı  Resûl” ünvanlarıyla da anılır.

Peygamber Efendimizin vefatından sonraki devirlerde Suriye, Filistin, Mısır ve Kıbrıs’ı fetheden ordularda yer almıştır.  669 yılında 80 küsur yaşında iken İslam ordusu ile beraber İstanbul seferine katılmış ve kuşatma esnasında şehid düşerek buraya defnedilmiştir.

 

Kabrinin Bulunuşu

Hazret-i Ebû Eyyub vefat etmeden önce yanındakilere:

“ Resûl-u Ekrem’den,  Konstantiniyye (İstanbul)  surlarının yakınına salih bir kimsenin defnolunacağını işitmiştim. Umarım ki o kimse ben olayım. Bu sebeple naaşımı surlara en yakın bir noktaya götürüp defnediniz ”  şeklinde vasiyette bulunmuştu. Orduda bulunanlar bu vasiyeti yerine getirip ülkelerine geri döndükten sonra, Hz. Halid’in kabri asırlarca Hristiyanlar için de zor günlerde sığınılan bir dergah olmuştu. “ Burada Müslümanlardan aziz bir zât yatar, huzurunda yapılan dualar kabul edilir “ derlerdi.  Kıtlık ve kuraklık zamanlarında kabrine gelip dua ettikleri seyyahlarca ifade olunmaktadır. Ancak 1204 yılında vukubulan Haçlı seferi sırasında Latinler İstanbulu mahvettikleri gibi,  bu havalideki mabetleri de yerle bir etmişler ve bunlarla birlikte Ebû Eyyub hazretlerinin kabir yeri de belirsiz olmuştu.

Sene 1453…  İstanbul, henüz 21 yaşındaki genç Osmanlı sultanı Mehmed tarafından fethedilmiştir. Bu arada,  Ebû Eyyub el Ensâri hazretlerinin vefatından bu yana sekiz asır geçtiğinden kabrin yeri de artık tamamen kaybolmuştur. Bütün Türk ve Arap kaynaklarına göre bu yüce sahabe surların dışında bir yerde yatıyordu, fakat nerede?

İstanbul’u Türklere vatan yapan Fatih Sultan Mehmed, hocası (mürşidi) büyük veli Akşemseddin Hz.lerinin kapısını çalar ve bu mübarek sahabinin kabrinin bulunmasını arzu ettiğini kendisine iletir. Olayın gerisini tarih kitabından okuyoruz :

Akşemseddin Hz.leri:

“ Sultanım,  kuşatma sırasında ben her gece şu semte bir nûr indiğini görmekteydim. Muhtemelen Resulü Ekrem’in mihmandârı Halid bin Zeyd’in kabri o caniptedir” buyurur.

Fatih bu habere oldukça sevinmiş ve heyecanlanmıştı. Derhal yakın maiyetini de yanına alarak Akşemseddin Hz.leri ile bugünkü Eyüp Sultan mahalline gelirler. Şeyh hazretleri bir müddet teveccüh ve murakabeden sonra (kabrin yerini keşfederek):

“ İşte Halid bin Zeyd’in kabri şerif-i burasıdır ” diyerek baş ve ayak uçlarını işaretler.

Genç padişah fevkalade heyecanlanmıştır:

“ Şeyhim inanıyorum, fakat kalben tatmin olmak  istiyorum. Bu hususta deliller gösteremezmisiniz ” deyince, Akşemseddin Hz.leri  “ Burasını kazınız, İnşâllahu Teâlâ iki arşın derinlikte bir mermer taş çıkacaktır ” buyurur.

Gerçekten belirttiği yeri iki metre kadar kazdıklarında üzerinde “ Bu Eyyûb’un kabridir ” (Hâzâ kabr-i Eyyûb)  yazılı mermer bir taş bulurlar. Orada bulunlar heyecanla tekbir getirmekten kendilerini alamazlar…”          (Kayı 2, shf 157-158)

Fatih Sultan Mehmed Han, öncelikle kabr-i şerif üzerine bir türbe yaptırmış,  ardından cami (Eyüp Sultan camii) ,  medrese ve imaret inşa ettirip beş yıl içinde hepsini birden hizmete açmıştır.

 

Sahabenin Fazileti

Peygamber Efendimiz s.a.v’ in çok değerli dâva arkadaşları olan sahabe-i kirâm hazerâtının İslam dinine yaptıkları hizmetler anlatmakla bitmez (1). Onlar, peygamberlerden sonra Allah-u Teâlâ indindeki en sevgili kullardır.  Bundan dolayı,  Hz. Ebû Eyyûb başta olmak üzere, birçok sahabenin İstanbul’da medfun bulunması  bu şehir halkı için büyük lütufdur:

Yetişmez mi bu şehrin halkına bu nimet-i Bâri,

Mihmandâr-ı Resûlullah Ebû Eyyûb el Ensâri

Yazımızı bir hadis-i şerif  ile bitiriyoruz:

“ Sahabelerimden birisi bir yerde ölürse,  Kıyamet günü mutlaka o yerin halkı için bir rehber ve nûr yapılır “            (Cami-üs Sagir 3424, cilt 3)

Yâ Rabbi, o gün bizleri Ebu Eyyûb hazretleri ile beraber bulunacaklardan eyle! ..  Amin ..

 

DİPNOT

  1. Bir örnek : Hz. Ebu Eyyûb’un “ Dünyada bir müminin ayıbını örtenin, Kıyamet günü Allah ayıbını örter ”   mealindeki sadece tek bir hadis’i teyid etmek için Medineden Mısır’a (sahabeden Ukbe bin Amr’a r.a.) kadar gidip, teyidi aldıktan sonra hiç dinlenmeden geri döndüğü bilinmektedir.
  (R. A Aralık 2010)